
Yilbasi gecesi ne yapiyordunuz, hatirliyor musunuz?
TV basinda yilin favori sarkilarini birbiri ardina mi izliyordunuz?
Mezdekenin maskelerini cikaracagi ani mi bekliyordunuz yoksa?
Belki de Carkifelekin Yilbasi versiyonunu ve diger sovlari izliyordunuz?
Arada da obur kanallardaki dansozlere bakip bir yandan da evde tombala
oynuyordunuz belki.
Sobanin uzerindeki veya firindaki kestanelerin pismesini sabirsizlikla
bekliyordu belki bazilariniz.
Bazilariniz da misir patlatip cerez yiyor, milli piyangonun bu sene kime
cikacagini merak ediyordunuz.
Gece yarisina dogru en sevdiginiz isleri yapmaya koyuldunuz ki, tum yili oyle
geciresiniz.
Kiminiz de evde gecirmek istemedi Yilbasini, arkadaslarinizla disari gittiniz
bir yerlere dansetmeye, bir muzik gurubunu dinlemeye, belki icmeye?
Ya da benim gibi yorgundunuz televizyonda geri sayimi izleyip bir tek,
kendinizi yataga ativerdiniz.
Andersen'den Kibritci Kiz'i okudunuz mu hic?
Hani su yeni yil arefesinde babasi tarafindan dondurucu uzerinde ince
kiyafetleri, ciplak ayaklari ile sogukta kibrit satmaya yollanan ve donarak
olen kucuk kizin hikayesi.
Iste siz, biz butun bunlari yapiyorken Kibritci Kiz'in hikayesindeki facia
yasaniyordu disarida sokagin obur ucunda!
Bir cocuk sehrin ortasinda, bir apartmanin onunde donarak oluyordu!
Sefa Gobel daha 14 yasinda idi.
Annesi ve babasi 3 yil once Giresun'dan Istanbul'a gelmislerdi.
Ama sarhos babasi annesini hasta edinceye kadar dovup baska kadinlarla
yasamaya baslayinca anneleri ve babalarinin yollari ayrildi. Daha dogrusu
terkedildiler babalari tarafindan..
Sefa 12 yasindaydi daha, okuldan ayrildi, oto yikamacida calismaya basladi.
Annesi Sevda ve kizkardesi Merve, Karagumrukte sobasi bile olmayan bir
gecekonduda yasamaya calisirken, o da annesi, anneannesi ve babasi arasinda
mekik dokuyor, sik sik dayak yedigi icin babasindan, otoparkta bir kamyonun
icinde yatiyordu. Derken kamyon satildi, Sefa hepten evsiz kaldi.
Yilbasi gecesi once anneannesine gitti evde bulamadi, sonra da babasina.
Babasi ve uvey annesi yilbasini basbasa kutlayacaklarini soyleyip onu eve
almadilar, belki de babasi gene hirpaladi onu.
O da geceleri sabahladigi duragin oraya gitti. Bir apartman girisi aradi
soguktan saklanacak bulamadi. Bir apartmanin onune coktu. Cok gecmeden uyuya
kaldi. Sabah apartmandan cikanlar donmus bir cocuk cesedi buldular. Bir mont
ortup yuzune alip goturduler polisler.
Insan dusunuyor, koca cocuk.. Gidip bir Polis Karakoluna ya da Camiye
siginmamasinin iki nedeni olabilir:
Ya artik gucu kalmamisti, yuzune vuran ruzgar ve karla bogusmaya. Usuyen,
soguktan sizlayan ayaklarini, ellerini dusunmemek icin sabri tukenmisti. Belki
de acti karni gunlerdir. Dermani kalmamisti. Gidebilecegi en uzak yer orasi
olabilmisti.
Ya da..
Artik cok da umrunda degildi bir adim daha yurumek. Kimsenin umrunda degildi
nasil olsa, bir gun daha yasamis yasamamis. Hayatin omuzlarina yukledigi yuk
ve artik kalbini yuzune vuran kardan daha cok acitan yalnizlik, anasizlik,
babasizlik, umursanmazlik, 14 yasindaki bedenine agir geliyordu. Karakola
gidip kendisini arada bir sokaktan toplayan Polis abilerinin makaraya almasina
da atlanamayacakti artik. Gozlerini kapatip son bir kez uyumak daha kolaydi
belki de...
Ve..
O apartmandaki insanlar evlerinin icinde yilbasini kutlayip gulusup
eglenirken, bir cocuk -dag basinda mahsur kalmis bir cocuk degil- koca sehrin
ortasinda bir apartmanin onunde bir cocuk donarak oluyordu.
Akil almaz bir sey! Bir insani bir trafik kazasindan, cok masrafli bir tedavi
veya ameliyat gerektiren bir hastaliktan, ne biliyim uyusturucudan kurtarmak
her yigidin harci olmayabilir. Ama bir insani hem de kapinin onundeki bir
insani donmaktan kurtarmak icin evine alip bir sicak corba vermek yeterlidir.
Cok parasi olmasi gerekmiyor insanin. Bir tebessum, bir tatli soz bile
sadakadir. Bir insanin yasamak icin iki adim daha fazla atmasini saglar belki.
Hayat o kadar da kotu degil dedirtir.
Aci! Istanbul'un ortasinda, sehrin en hareketli gunu bir cocuk donarak
olebiliyorsa, demekki ekonomik kriz yalniz cuzdanlarimizi vicdanlarimizi da
vurmus. Sevgi, merhamet cimrisi olmusuz.
Kusura bakmayin ama yilbasi gecesi sicak rahat evinde yalnizliktan sIkIlIp
telefona sarilan, annesinin sesini duyunca mutlu olup yatagina onun tatliligi
ile giden ben, 14 yasinda bir cocugun yapayalniz, dondurucu bir Istanbul
gecesinde, babasi dahil sokaktaki bir tek Allah'in kulu tarafindan
umursanmadigini bilerek olume gitmesini dusununce kalbim parcalaniyor.
Gunlerdir onu dusunuyorum. Allah mekanini cennet, cektigi yalnizliga karsilik
tum cennet halkini kendine dost eylesin insallah.
Yalniz mutlu yillar dileyerek, suya sabuna dokunmadan ne yillar ne de insanlar
mutlu oluyor, arkadaslar!
Azcik elini kolunu oynatip birseyler yapmak gerekiyor. Hic olmazsa
yanibasimizdaki insanlar icin. Dedigim gibi donan, acliktan olen bir insani
kurtarmak cok zor degil.
Bir gun bizde bize ayrilmis nefeslerin sonuncusunu cektigimizde cigerlerimize
ve de gokyuzune son bir kez dondugunde gozlerimiz "Ben iyi bir insan olarak
yasadim" deyip huzurla birakabilecek miyiz kendimizi? Yoksa sirtimizi
dondugumuz insanlar birbir gozumuzun onunden gecip vicdan azabi ile bir sans
daha diye cirpinacak miyiz? Simdiden dusunmek lazim.
Hayatta kendimiz icin aldigimiz her hazzin icinde, bittigi anda bir huzun
oldugu gercek. Oyle ya, sevilen bir dostla, sevgili ile muhabbet bittiginde
hic konusmamis gibi, bir kac gunluk tatil sona erdiginde hic tatile cikmamis
gibi daha fazlasini arzu ederek kederlenen, onun zevkini sonsuza kadar
tasiyamayan bizleriz. Dusununce yuzumuzu guldurup, bizi tekrar tekrar
guldurecek olan, baskalarini mutlu ettigimiz hatiralar degil mi sadece?
Konustugum hersey hikaye gibi gelebilir. Ama olum gercek.
O yuzden ne yapabiliriz, bizim elimizden ne gelir onu dusunup tartisalim ve de
harekete gecirelim lutfen.
Bir cocuk daha acliktan ve soguktan olmeden..
No comments:
Post a Comment