Thursday, November 21, 2013

Yaz-Boz

Ortaokuldayım.

Son sınıfta.

Bu kez bulunduğum sınıf okulun 'Hababam Sınıfı' tabir ettiği cinsten. Sınıfın çoğunluğu öyle değil. Ama kesinlikle otorite nedir dinlemeyen, sallamayan çocuklar var. Hepsi iyi çocuklar aslında. Ama yetişkinlikle çocukluk arasını sıkıştıkları yerden, dertlerini çok anlatamadıkları için belki de, derse, hocalara sıra geldi mi başka dünyalardayız. Benimse -belki de gerçekten garip bir çocuk olduğumdan- matematiği, fiziği dışarıda arkadaşlarla takılmaktan daha çok sevdiğim yıllar.
Resim dersinin hocası, bu arkadaşların bazıları ile haliyle baş edemiyor. Aralarında konuşanları, geyik yapanları kendi dersinde ya öğretmen masasına oturtuyor. Ya da en önde oturan bizi en arkaya onların yerine gönderip kendi gözünün önüne onları alıyor.

'O' da o çocuklardan. Sınıfın en uzunlarından olduğu için yaşından büyük duruyor. Esmerce. Hafif bıyıkları terlemiş. Ama içi çocuk. Bizim gibi. Ama aklı bir karış havada. Öğretmen masasına oturturken onu, bizi gösterip "Bak bunlar örnek öğrenciler. Biraz bak da örnek al" diyor. Aslını isterseniz, öğretmenin böyle yapması bizi bunlar, şunlar diye ayırıp sınıflandırması, zihninde başka yerlere savurması hiç mi hiç hoşuma gitmiyor. Bence 'O'nun da hiç hoşuna gitmiyor, hatta zoruna bile gidiyor olabilir. Ondan belki de ders sonuna kadar durup durup dalga geçip 'ördek öğrenciymiş bunlar. ahaha. sizi gidi ördek öğrenciler' deyip duruyor. Aslında ismini hiç hatırlamayacağım bir çocuk. Çoğunun adını hatırlamıyorum ortaokuldaki arkadaşlarımın.

Ama onunkini hatırlıyorum.

Kerim.

Çünkü...

Bu sefer lisedeyim. Bir Milli Eğitim Bakanımızın aklına reform yapmak gelmiş. Kredili sistem demiş. Önce sevindik. Ne sevinme. Çünkü krediler tamamlanınca okul bitiyor. Yani erkenden bitiyor. Ben de bir dönem erken bitirenlerdenim liseyi. Mis gibi oturup son dönem üniversite sınavlarına hazırlananlardanım.  Ama. Aması bazılarının kredi tamamlamak için aldığı dersler arasında boş dersler oluyor. Ben boş derslerde test çözüyorum. Çoğusu boş derslerde kapı önlerinde takılıyorlar. 'O'nunla ortaokuldan beri aynı sınıfta değiliz. Yani Kerim'le. Adını bile duymamışım o zaman bu zaman. Ama bir gün haber geliyor. 'Son sınıftan Fatih diye bi çocuk şu sınıftan Kerim diye bi çocuğu kız yüzünden bacağından bıçaklamış. Çocuk kendini kabul edecek hastane bulana kadar kan kaybından ölmüş!' diyorlar. Ölmüş mü? Biri mi ölmüş bizim okulda? Hem de öldürülmüş! Hangi Kerim diye sorarken öğreniyoruz. Ya bu bizim orta sondaki uzun kara kuru, bize ördek öğrenci diyen dalgacı çocuk! Olamaz ya! Bizim okulda böyle şeyler olamaz diyoruz. Daha iki hafta önce başka bir okulda olmuştu biri birini öldürmüştü. Ama bizim okul başka okul değildi. Bizde olamaz. Bıçaklama bile olamaz. Siz ölmüş diyorsunuz.

Ama oldu. O sene 7 farklı lisede 7 genç başka 7 genç tarafından öldürüldü. Sonra televizyonlarda başladı bir tartışma. Vay efendim acaba bu kredili sistem çok düşünülmeden mi uygulanmaya konulmuştu? Acaba bu çocuklar -yani biz- bu sistemin denekleri miydik? Medyada çok mu vurdu-kırdı vardı? Anne-babalar mı ilgisizdi? Lise yaşlarındaki çocukları ailelerinin denetlemesi zor boş zamanlar, boş geçen ara dersler vaadeden bu sistem kaldırılmalı mıydı? Falan filan. Tabii olan olmuştu. Giden gelmiyordu. Kerim'in ailesini, birgün ben otobüs beklerken, yolun öbür yanında mezarlık ziyaretine giderken görmüştüm. Yüzlerindeki acı, boş, donuk ifade, gözlerindeki çaresizlik, babanın koluna girmiş hayalet gibi yürüyen anne.. Biz sınav telaşı yaşarken onların mezarlıktaki oğullarını ziyaret ediyor olmaları, içim ezilmişti.

Öldürenin arkadaşları vardı bizim serviste. Aynı bakışlar, hayal kırıklığı, 'okul bitmek üzereyken hayatını kararttı, birini mezara gönderirken kendinin en güzel yılları hapiste geçecek' diyenler. Ağlayanlar.

Bir kaç yıl sonra kredili sistem iptal edildi. Sebep neydi çok bilemeyeceğim. Zira üniversite öğrencisiydik artık. Liseleri takip edemiyorduk artık. Ama sistemde başkaca sıkıntılar da olduğu ortaya çıkmıştı bir kaç yıllık deneme sürecinden sonra. Biz süreci hasarsız atlatan şanslı deneklerdik.

Ben Türkiye'nin yahut Istanbul'un en iyi okullarından birinden mezun değilim. Ama gittiğim okul düz lise olarak Üsküdar'ın o vakit en iyi okulu sayılırdı. Ve ben o okulun okul birincisiydim. Son dakika -işlerimi son ana bıraktığım ve biraz da kendime güvendiğim için- bir iki dersanenin seviye tespit sınavına yetişebilmiş, birinden aldığım puan sebebiyle indirim alarak o dersaneye gitmeye başlamıştım. En yakın arkadaşımsa -nam-ı diğer, öbür ördek öğrenci- o kadar şanslı değildi. Çok başarılı bir öğrenciydi ama o sene ailecek yeni bir iş açtıklarından onu evlerine yakın çok da iyi olmayan bir dersaneye anca sene ortasında gönderebilmişlerdi. Arkadaşım okulda o kadar başarılı olmasına rağmen o sene üniversiteyi kazanamadı. Depresyona girdi. Bir yıl benimle konuşmak istemedi. Ben ilk yılımı okurken onun ailesi durumlarını toparlayıp onu iyi bir dersaneye gönderdi. Ve bir yıl sonra beni arayıp İstanbul Tıp Fakültesini kazandığını haber verdi.

Söyleyeceğim o ki, şimdi gene birileri birşeyleri değiştirmeye karar verdi. Ve ben ne kadar hazır olunduğuna emin değilim. Birileri gene denek olup arada kaynayıp yitip gidecek diye endişeleniyorum. Son sınıfta üniversiteyi kazanamayıp sonraki senelerde tekrar tekrar deneyenlere neler olacak merak ediyorum. Lise çağında liseyi okuyamayıp ileriki yaşlarında imkan bulup hayata yeniden başlama fırsatını yakalayıp, liseyi dışarıdan okuyup sınava dersanelerle hazırlanıp üniversite okuma, meslek sahibi olma şansına kavuşanlara ne olacak merak ediyorum. Birkaç sene sonra 'yok efendim bu tutmadı, başka bir sistem deneyelim' dendiğinde araya kaynayanların, şanssız deneklerin vebalini kim ödeyecek merak ediyorum. Bunun iyice düşünülmeden, planlanmadan, oldu-bittiyle yapılması, itirazların 'şu cemaatle bu parti arasındaki sorun' seviyesine indirilmesi, vesayet, rant meselesi denip geçilmesini lisede yukarıda bahsettiklerimi tecrübe etmiş biri olarak endişe verici buluyorum. Bu en iyi kalitede eğitim almak isteyen ve bu hakka sahip olan herkesin söz hakkı olması gereken bir mesele. Guruplar arası laf dalaşında arada bu ülkenin geleceği olan gencecik insanların güme gitmesine razı olunamayacak kadar önemli bir mesele.

Kısaca, 'Filler tepişirken çimenler ezilmesin' diye temenni ediyorum.